Title: Muris Muvazaası (Mirastan Mal Kaçırma) Davası
Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Sep 1
Rating: 5.0

Muris Muvazaası Nedir?

Muris muvazaası, bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla, bağışlamak istediği taşınmazını tapu memuru huzurunda satıyormuş gibi göstermesidir. Uygulamada da miras bırakacak kişiler ölümlerinden önce taşınmazlarını istedikleri birine devretmekte ve diğer mirasçılarını bu mirastan yoksun bırakmaktadır. Gerçekte miras bırakan devredilen taşınmaz karşılığı ya bedel almamakta ya da çok az bir bedel almakta ancak tapuda başka(genellikle yüksek) bedellerle satış sözleşmesi kurulmaktadır.

Muris Muvazaası Davası

Nitelikli muris muvazaasında tarafların aralarında hüküm doğurmasını istedikleri sözleşmeyi, hüküm doğurmasını istemedikleri bir sözleşmenin arkasına gizlemektedirler. Muris muvazaası sözleşmesinin yanında muvazaa anlaşması da bulunur. Yargıtay bazı kararlarında üçüncü kişileri aldatma kastı da aramıştır. Muvazaalı işlemin butlanı her zaman ilgili herkes tarafından ileri sürülebilir. Muvazaa hâkim tarafından resen nazara alınır. Muvazaalı işlem baştan itibaren geçersiz sayılır. Genelde bağışlama amacı güdülmekte ancak tapuda satış işlemi olarak gösterilmektedir. Gizli işlem olan bağışlama, görünen işlem olan satıştan bağımsız olmakla birlikte kendi içinde şekil şartını taşımadığından batıldır. Görünen ve gizli işlemin batıl olması tapudaki kaydın yolsuz tescil niteliğinde olmasına neden olur. Muris muvazaasının olması halinde muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescili davası açılıp mirasçıların miras hakları korunabilir. Saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar, külli halef olarak değil doğrudan üçüncü kişi olarak, görünürdeki satış sözleşmesinin muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil şartını sağlamadığını ileri sürerek muris muvazaası davası açabilirler.

Muris muvazaasının en önemli hukuki dayanağını Yargıtay’ın 01/04/1974 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı oluşturur. Bu karara göre; özellikle küçük kırsal bölgelerde kız çocuklarını mirastan mahrum etmek amacıyla muris erkek çocuğu ile anlaşarak gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını, kötü niyetle satış göstermek suretiyle devir işlemi gerçekleştirmektedir. Bunun yanında eşin ölümü veya boşanma sebebiyle yeniden evlenen erkek, önceki eşinden olma çocuklarını sonraki eşin etkisiyle mirastan mahrum etmek amacıyla sonraki çocuklara gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını satış göstermek suretiyle onlara intikal ettirmektedir. Bu türlü muvazaalı tasarruflar karşısında gerek kız çocuklarını erkek çocuklarla eşit miras hakkına kavuşturmak ve gerekse murisin çocukları arasında eşitliği sağlamak amacıyla muvazaa hukuksal nedenine dayanarak dava açabilme hakkına sahiptirler.

Tapusuz taşınmazlar üzerindeki zilyetlik devrine ilişkin muvazaalı satış sözleşmesi altında yapılan bağışlama niteliğindeki tasarruflar menkul mal hükümlerine tabiidir. Bu nedenle muris muvazaası davası açılamaz. Miras bırakanın bu işleminden zarar gören mirasçılar tenkis davası ile aşamalı şekilde veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçeyle muvazaa nedeniyle iptal ve tescil davası açabilirler.(İBK, 22 Mayıs 1987 E:4-K.5).  Miras bırakanın muvazaalı tasarrufundan sonra evlat edindiği, evlendiği veya ana rahmine düşen çocuğun dava hakkı vardır. Bu davada davacı taşınmazı miras bırakandan devralan kişi olacaktır. Bu kişi ölmüşse, ölenin mirasçılarına veya taşınmazı kötü niyetli olarak devralan üçüncü kişiye karşı açılır. Dava ilgili taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk mahkemesinde açılacaktır.

Muvazaa iddiası sözleşmenin taraflarından biri tarafından ileri sürülüyorsa muvazaa iddiasının yazılı delillerle kanıtlanması gerekir. Muvazaa ile tapulu taşınmazı intikal ettiren kişinin ölümü halinde mirasçılar miras bırakanın hakkına dayanarak dava açtılarsa yine yazılı delille ispat kuralı geçerlidir. Ancak mirasçılar miras bırakanın hakkına dayanmadan kendi haklarına dava açtılarsa yazılı delille ispat kuralı yerini her türlü delille ispat kuralına bırakır.

Taşınmazın gerçek bedeli ile temlik bedeli arası aşırı orantısızlık muvazaa olduğuna karinedir. Ancak muris muvazaasının söz konusu olması için ayrıca mirastan mal kaçırma amacının da ispatlanması gerekir. Örneğin temlik tarihi ile miras bırakanın ölüm tarihi arasında çok kısa bir süre olması muvazaanın karinesidir. Muvazaa davalarında zaman aşımı veya hak düşürücü süreler bulunmaz.  Ancak yine de muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescili davası ancak miras bırakanın ölümünden sonra açılmaktadır.

Muris muvazaasına dayalı açılan tapu iptali ve tescili davalarında(muris muvazaası davası) murisin gerçek iradesi araştırılır. Bu noktada Yargıtay bir takım ölçütler belirlemiştir. Bu ölçütler;

  • Murisin ve miras bıraktığı kişinin mali durumu,
  • Yörenin gelenekleri, (örneğin kızların mirastan pay almayacaklarına ilişkin genel kanı)
  • Miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı bir nedeninin bulunup bulunmadığı,
  • Satış bedeli ve gerçek bedel arası fark ve
  • Aile içi ilişkilerdir.

Uygulamada babanın veya annenin taşınmazı mirasçılardan birine satması, babanın taşınmazı önceki evliliğinden olan çocuğuna devretmesi, taşınmazın kız çocuklarından kaçırılıp erkek çocuklara devredilmesi gibi şekillerde sıklıkla gündeme gelmektedir.

Muris Muvazaası Davası Yargıtay Kararları

Muris muvazaasına dayalı tapu iptal davalarında, miras bırakanın çekişmeli taşınmazın dışında taşınmazının bulunup bulunmadığının araştırılması banka kayıtlarının getirilmesi gerekir. Yargıtay 1HD E:2010/3926 K:2010/7011 ve 15.06.2010 tarihli kararı)

Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.  (YARGITAY 1. Hukuk Dairesi ESAS: 2013/13138 KARAR: 2013/12593)

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf­ vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2013/13138 K: 2013/12593)

Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. (Yargıtay 1 HD E. 2005/9199 K. 2005/9804 T. 19.9.2005)

Miras bırakanın sağlığında malvarlığının tamamını ya da bir bölümünü mirasçıları arsında hoşgörü ile karşılanabilecek makul ölçüler içinde paylaştırmışsa mirasçılarından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. Bu nedenle miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı araştırılmalıdır. (1.HD.20.10.1998; 9564/11285)

“Muris muvazaası”; gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek isteyen miras bırakanın, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede, iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmesidir. Görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradesini yansıtmadığından, gizli bağış sözleşmesi ise yasal şekil şartlarını taşımadığından bu tür sözleşmeler geçersizdir.( Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi E. 1995/8737 K. 1995/11789 T. 19.9.1995)

Av. Tuğsan YILMAZ

Miras Paylaşımı ( Taksimi) Davası başlıklı bir önceki Miras Hukuku yazımızda mirasçıların anlaşması yahut anlaşamaması hallerin mevcut miras mal varlığının (miras terekesinin) nasıl paylaştırılacağı hususunda incelemelerimiz yer almaktadır.