Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Jan 20
Rating:
Çağdaş ve laik bir toplumun getirisi olarak anayasa ve medeni kanunda düzenlenen aile, Türk toplumunda yerini her zaman koruyan ve çağcı birtakım gelişmelerle birlikte koruduğu önemi artırarak ilerleyen bir kavram olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler konusunun ailenin korunması ve çocuk hakları başlıklı 41.maddesinde de belirtildiği gibi aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. Kuruluş ve düzen açısından korumacı ve tedbirci bir tavırla aile mevzusuna yaklaşan anayasa, Türk Medeni Kanununca düzenlenen aile hukukunun içeriği olarak ailenin, dolayısıyla da evliliğin geçerli bir evlilik olması için öngörülen şekil şartlarından eşlerin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerine, çocuğun varlığı durumunda çocuk üzerindeki haklar ve yükümlülükler ile ayrılma, boşanma gibi konulara kadar geniş bir yelpaze kapsamında desteklenmektedir. Ailelerin mevcudiyetlerini devam ettirmeleri için boşanma davalarında dahi hakimi geniş bir takdir yetkisi ile ayrılık yönünde bir karar verme yetisine sahip kılan kanun, kanunda sayılan boşanma sebeplerinden söz konusu sebebin ispatlanması halinde başka ispata veya ortak hayatın çekilemez olduğu kanısının delillerle desteklenmesine gerek görmeyen mutlak nedenlerin varlığıyla boşanmaya hükmolunması gerektiğini açıkça belirtmektedir.
Boşanma, hukuken çözümlenebilen bir problem olmasının yanı sıra aynı zamanda da kişileri psikolojik ve sosyolojik açıdan etkileyen, kişilerin alışkanlıkları ve hayatlarını değiştiren radikal bir karar şeklinde vuku bulan bir meseledir. Kişilerin artık modern yaşamın getirisi gibi gördükleri, mücadele etmek yerine kanunun bireylere tanıdığı bu hakkı kullanmayı tercih ettikleri dönemimizde boşanmanın sadece hukuki boşanma olarak görülmemesi, aynı zamanda da boşanmanın duygusal boşanma ve psikolojik boşanma gibi birçok evrelerden geçtikten sonra tamamen gerçekleştiği unutulmamalıdır. Boşanmayı istemek çoğu zaman boşanmak için yeterli olmamaktadır. Hem erkek hem de kadın açısından kişiye duygusal yükler yükleyen boşanma, Türk toplumuna objektif olarak yaklaşıldığında kadınların üzerindeki sosyal ve toplumsal baskıyla birlikte, yine kendilerinin daha duygusal oluşları ile hissi meselelerden daha çabuk ve yoğun biçimde etkilenişleri bu konuda çeşitli güçlüklerle karşılaşmalarına yol açmaktadır. Araştırma sonuçları, boşanma sonucunda kadınların ekonomik sıkıntı, çevre ve aile baskısı, ruhsal ve duygusal bunalımlar yaşadıklarını ve çocuklar bakımından da velayet kendilerinde değilse özlem duyma gibi problemlerle karşılaştıklarını açığa çıkarmaktadır. Sübjektif karşıtı değerlendirmeler, daha iyi bir yaşamı düşleyen kadınların, aslında boşanmayla birlikte yeni sorunlarla karşılaştıklarını göstermektedir. Erkekler açısından da velayet annede ise çocuklara özlem duyma, ev ve kendi işlerini yapmakta güçlük yaşama, ruhsal ve duygusal sıkıntılar gibi sorunlar doğuran boşanma, erkek ve kadın bakımından bazı ayrı sonuçlar ortaya çıkarsa da nihayetinde tarafları yıpratan, hayal ve umutlarla birlikte evlilik yeminiyle başlayan bu kutsal kurumun sonlandırılması anlamına gelmektedir.
Tüm bu istatistik ve değerlendirmeler gözetildiğinde, tarafların boşanmaya karar vermeden önce bu kararın hayatlarını nasıl etkileyeceği ve yaşamlarının sonraki evrelerinde neleri değiştireceği yönünde düşünmeleri, kararlarını tekrar sorgulayarak kesin bir yargıya varmaları hem kendileri hem de karşı taraf ve varsa çocuk ya da çocuklar açısından daha sağlıklı olacaktır.
Yazarlar:
Av.Tuğsan YILMAZ
Av.Halil İbrahim ÇELİK
Huk.Fak.Öğ. Didem TALGIR
Yorum yap