Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Jan 28
Rating:
Bu yazımızda belki de çok pozitif bir konu seçmeyi başaramamış olabilirim. Ancak bir avukat olarak okuduğunuzda işlevi olan ve gündelik yaşamında bu dertten muzdarip insanların faydalanabileceği bir konu seçme gayesi içerisindeydim. Birden fazla konu arasında seçim yapmaya çalışırken zaruri olana önce değinmenin daha doğru bir seçim olacağı kanaatine vardım.
Evet, konu başlığımız şiddet ve sonrasında kaçınılmaz olan boşanma.
Şiddet kavramı, günümüzde toplum algısının değişmesiyle birlikte, her ne kadar erkek ve kadın aynı hassasiyeti gösterecek kadar empati yapabiliyor olsa da günlük hayatımızdaki yerini korumaktadır. Doğrudan ve birebir şiddet ile karşı karşıya kalmasak dahi sosyal bir varlık olmanın gereği ister istemez en azından bir kez şiddet söylemini içeren hikaye ve olaylara kulak misafiri olmuşuzdur. Toplumdaki algının değişmesi, ‘’Aile içinde yaşanan aile içinde kalır.’’ düşüncesinin yerini hak aramaya bırakması, babanın evine dönmenin zorunluluk değil tercih olduğu, toplumun tabiri caizse mekruh gibi yaklaştığı şiddet öğesinin toplum tarafından ayıplanmaya başlaması bekli de hepimizi tetikleyen unsurlardan sadece bazıları olmuştur.
En büyük yanlış algılamalardan biri de şiddetin uygulanmasına cahilliğin, okumamışlığın sebep olduğu düşüncesidir. Meslek ilkelerim, vekil-müvekkil gizliliği hassasiyetlerim ile birlikte bu güne kadar karşılaştığımız şiddet odaklı boşanma davalarında tarafların öğrenim hayatının lisans ve yüksek lisans düzeyinde olduğu çift sayının hiç de azımsanamayacak derecede bulunduğunu altını çizerek belirtmek isterim.
Evlilik birliği içerisinde büyük bir çoğunluk ile şiddeti uygulayan tarafın erkek olduğu kabul edilmektedir.
Ancak şiddet kavramını fizyolojik ve psikolojik olarak ikiye ayırmak gerekmez mi?
Fizyolojik şiddete maruz kalınmasında mağdurun çoğunla kadın olduğunu hepimiz biliyoruz. Fakat psikolojik şiddetin değerlendirilmesinde güç, cinsiyet ayrımı maalesef ki yanlış sonuçlar doğuracaktır. Fizyolojik şiddeti, mağdurun vücut bütünlüğünün bozulmasına yönelik eylemler olarak kısaca tanımlayabiliriz. Psikolojik şiddette ise aşağılama, hor görme, hakaret, sosyal statü ve maddi imkânların karşıdakinin yaşam standardının, mevkisinin, alaşağı edilmesi amacıyla art niyetli kullanılması vb. durumlar söz konusu olabilmektedir.
Peki, fizyolojik ve psikolojik şiddet boşanmaya sebep olabilir mi? Boşanma nedeni olarak gösterilebilir mi?
Detaylarını somut olay örgülerinde değerlendirmek ve bu ölçüde kanuni tanımlarını yapmak kaydıyla şiddetin başlı başına boşanma gerekçesi olarak kabul edilebileceğini söyleyebiliriz.
Eşinden sistemli olarak fiziksel şiddet gören ve canına tak eden ve boşanmak isteyen bir kadın ne yapmalı?
1- Öncelikle şiddet eylemi sonrasında olabildiğince size en yakın kolluk kuvvetine(polis merkezine) gidin.
2- Polis merkezine ulaşana kadar elinizi yüzünüzü dahi yıkamayın, kendinizi toparlamaya çalışmayın.
3- Polis merkezine gittiğinizde şiddeti uygulayan eşinizden şikâyetçi olun ve cezai soruşturma açılmasını sağlayın.
4- Kolluk görevlilerinden sizi doktor kontrolüne götürmelerini talep edin.
5- Doktor raporunun bir nüshasını saklayın.
6- Boşanma davasının açılması esnasında Aile Mahkemelerinden yahut Cumhuriyet Savcılıklarından ‘’Koruma Kararı’’ talep edin, eşinizin evden uzaklaştırılmasını, iletişim cihazları ile sizinle kontak kurmasının engellenmesini talep edin.
7- Görgü şahitlerini boşanma davanızda tanık olarak gösterin.
Peki psikolojik şiddet görüyorsam ne yapmalıyım?
Öncelikle boşanma kararı konusunda emin olmalısınız. Geriye Türk Medeni Kanunu ve sair mevzuat çerçevesince dava konusu dayanağını sağlam temellere oturtmak ve ilişkilendirmek kalıyor. Tabi ki, konunun uzmanlarından hukuki destek almanızda fayda var.
Yazar:
Yorum yap