Title: ÖZEL BİR BOŞANMA SEBEBİ: ZİNA
Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Dec 26
Rating: 4.5

Değişen ve gelişen dünya ile hayat standartlarının iyileşmesi, bireylerin, dolayısıyla da toplumların hayatlarındaki birçok konuyu yeniden düzenlemelerine olanak tanımakta ve bu olanaklar ile birlikte de kişiler, yaşamlarına yeni içerikler kazandırmaktadırlar. Evrensel gelişime fırsat veren bu ilerlemeler, ne yazık ki birçok problemi de beraberinde getirmektedir. Sürekli bir değişim ve gelişim içerisinde olan dünya ile bireyler de topluma yabancılaşmakta ve kişisel ya da toplumsal bazı sorunlar dolayısıyla da özellikle aile bahsinde belli başlı hukuki ve sosyolojik problemler yaşamaktadırlar. Bu problemlerin başında ise evliliğin yasal olarak sona ermesi anlamını taşıyan boşanma gelmektedir. Son yıllarda yapılan inceleme ve araştırmalara göre toplumdaki ahlaki bozulmaların, kişilerdeki bilinçsizliklerin ve işsizlik gibi toplumun temel sorunları olan birçok sebebin boşanmaya neden olduğu tespit edilmiştir.  Boşanma, eşlerin evlilik durumlarına hukuken ve fiilen son verme istekleri doğrultusunda gerekli resmi mercileri başvuruyla sonuç doğuran bir olgu olup 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 161. maddesi ve devamında zina, hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı, evlilik birliğinin temelinden sarsılması yani şiddetli geçimsizlik sebeplerine yer verilerek düzenlenmiştir.

Evli bir kadının ya da evli bir erkeğin eşinden başka, hemcinsi olmayan bir kişi ile cinsel münasebeti sonucu oluşan zina, özel ve mutlak bir boşanma sebebidir. Yani kanun, bu sebebe dayalı olarak boşanma hakkını özel bir düzenlemeyle Türk Medeni Kanununun 161.maddesinde tanzim etmekte ve bu boşanma sebebinin kendi başına yeterli bir sebep olduğunu kabul ederek ispatlandığı takdirde boşanma kararına hükmedilmesini kabul etmektedir. Zinaya dayanarak boşanma davasının açılabilmesi için bazı şartların gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Bu şartlar kişilerin devam eden bir evliliklerinin olması, eşten başka hemcins olunmayan biriyle cinsel münasebete girilmesi ve kusur faktörü olarak sayılmaktadır. Cinsel birleşme konusunda kişinin bu ilişkiye girdiği kişinin yaşı, uyruğu, medeni durumu gibi özellikleri bir önem arz etmemekte ve ilişkinin boyutunun süreklilik taşıyıp taşımadığı da yine bir önem teşkil etmemektedir. Kısacası fiilin gerçekleşmiş olması yeterlidir. Kişiler ayrı yaşıyor veya aralarındaki birlik gayriresmi bir şekilde sonlansa dahi kanuna göre resmi beraberlik sona ermedikçe aralarında sadakat yükümlülükleri devam ettiğinden taraflar evlilik sorumluluğu içinde davranma külfeti altına girmektedirler. Zina eylemini gerçekleştiren tarafın olayın sebep ve sonuçlarının bilincinde olduğu karinesi kabul edildiğinden eğer bu durumun aksi mevcutsa kişi aksini ispatla yükümlüdür. Örneğin zorla yabancı maddeler verilerek bayıltılan, tecavüze uğrayan kadın kusurlu sayılmayacağı gibi yaşama yönelik ciddi tehditlerle işlenen zinada da kusur yoktur. Fakat mala yönelik tehditler sonucunda zinanın varlığı doğmuşsa bu, artık kişiye sorumluluk yükleyen bir durum olmaktadır. Verilen örnekler gibi kusursuz haller sonucu yapılan zina, boşanma davasına konu olamaz. Yine eşlerin cinsel hayatlarında uyuşamamazlık, birbirlerine olan ilgisizlikleri sonucu yapılan zina eylemleri zinayı meşru kılmamaktadır.

İspat açısından bakıldığında ise zina, ispat hukukunun genel kurallarına tabi kılınmaktadır. Zina konusunda çeşitli kanıtlar kullanılabilir ve ispat yükü daima davacıya aittir. Örneğin eşin sms ve e mail gibi iletişim bilgilerinin kayıtları, eşin yurtdışı seyahatindeyken gebe kalma durumu gibi durumlar ispat olarak kabul edilmektedir. Ancak zina yapan eş, eylemini yargılama aşamasında kabul etse bile bu, TMK m 184/3 gereğince hakimi bağlamaz.

Zina sebep gösterilerek açılacak boşanma davalarında dava hakkının ortadan kalktığı durumlardan biri af diğeri ise hak düşürücü sürenin geçmesidir. Eşitlik kuralı doğrultusunda zinayı kadın ya da erkeğin yapması aynı sonucu doğurmaktadır. Yalnız, dava açma hakkı olan eş, bu eylemi affettiğini açık veya örtülü bir şekilde belli ettiği takdirde Türk Medeni Kanununun 161. maddesinin 3. fıkrası uyarında affeden tarafın dava hakkı yoktur ibaresinin hüküm ve sonuçlarına tabi olmaktadır. Zina, yani aldatma konusunda hak düşürücü süre ise kanunun 161.maddesinin 2.fıkrasında şu şekilde düzenlenmektedir: Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

Yazarlar:

Av. Tuğsan YILMAZ
Av. Halil İbrahim ÇELİK
Huk. Fak. Öğ. Didem TALGIR