Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Mar 24
Rating:
Genel boşanma sebepleri içerisinde yer alan fiili ayrılık sebebiyle boşanma, Türk Medeni Kanunu 166. madde içerisinde birden fazla fıkrada düzenlenmiştir. Bu hükümleri yorumlayarak sistematik bir biçimde fiili ayrılık kavramının hukukî manasını ve boşanma davası ile olan bağlantısını incelemek gerekirse fiili ayrılık sebebiyle boşanma talebinde bulunabilmek için kanunda birtakım şartlar öngörülmüştür.
Kanun koyucu evlilik kurumunun devamlılığını esas almak suretiyle düzenlemeler yapmış, boşanmayı evliliğin olağanüstü bir sonlanma hâli olarak tanımlamıştır. Eşlerin gelişigüzel fiili ayrılıklarının boşanmayla sonuçlanmasının önüne geçmek istemiştir. Söz konusu durum, kanunda numerus clausus (sınırlı sayıda) olarak düzenlenen bu boşanma hâllerinden evlilik birliğinin temelinden sarsılması esasında kendine uygulama alanı bulmaktadır.
Fiili ayrılık sebebiyle boşanmanın gerçekleşebilmesi için TMK 166/4 ışığında şu koşulların sağlanması gerekmektedir;
-Herhangi bir boşanma sebebiyle açılmış bir boşanma davasının reddedilmesi,
-Söz konusu ret kararının kesinleşmesinin üzerinden üç yıl geçmesi ve
-Üç yıl içerisinde ortak hayatın yeniden kurulamamış olması gerekmektedir.
Ortak hayatın kurulamaması ile birlikte artık evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, sağlıklı bir şekilde yürütülemeyeceği sonucuna ulaşılır ve eşlerden herhangi birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilir. Bu aşamada hâkimin takdir yetkisi kısıtlanmıştır ve kanun açık bir hükümle evliliğin sona erdirilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Öngörülmüş olan süreler evlilik birliğinin sürdürülmesine ve ortak hayatın yeniden kurulmasına yönelik bir tolerans süresidir. Belirtilen sürelerin dolması ile birlikte kanunun öngördüğü tolerans ortadan kalkmakta ve bir bakıma evlilik birliğinin sürdürülemeyeceği inancı ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar kanun koyucunun evlilik birliğinin sürdürülebilmesine yönelik yapıcı bir tavrı göze çarpsa da belli bir süre geçtikten sonra temelinden sarsılmış bir evlilik birliğinin sürdürülmeye çalışılmasının da eşleri psikolojik ve mental olarak yıpratacağı aşikârdır.
Bir diğer husus işe kanun koyucunun kararın kesinleşmesi lafzıdır. Bu hükümden, başvurulabilecek tüm hukukî yolların tüketilmiş olması anlaşılmaktadır. Eğer ki taraflardan birinin davayı temyiz etmesi söz konusu olmuş ise kanunda belirtilen süreler temyiz kararının kesinleşmesinden itibaren işlemeye başlayacaktır. Fiili ayrılık sebebiyle boşanma davasında da diğer davalarda olduğu üzere taraflar nafaka veya tazminat talebinde bulunabileceklerdir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 22.03.2010 tarih, 2009/1519 Esas ve 2010/5301 numaralı kararında bu hususla ilintili şu karar yer almaktadır;
’’ Fiili ayrılık sebebiyle boşanma kararına esas alınan, reddedilen boşanma davasını açarak, boşanma sebebi yaratan davalı-davacı ( koca ) boşanmaya sebep olan olaylarda tamamen kusurludur. Boşanma sonucu kusursuz eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi, dikkate alınarak davacı-davalı kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Yerel mahkemede bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.’’
Avukat Tuğsan YILMAZ
Alper ÇABUK
Bir önceki Aile ve Şahıs Hukuku yazısı; Boşanma Davası Süreci Nasıl İşler?
Yorum yap