Title: SOY BAĞININ KURULMASI
Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Jan 24
Rating: 4.5

Soy bağı kavramı bir kişinin anası ve babasıyla olan bağı açıklar. Kanunumuz iki çeşit soy bağı şekli öngörmüştür. Bunlardan ilki çocuğun ana ve babası arasındaki kan bağından doğan soy bağıdır. İkinci olarak evlatlık edinme ile kazanılan soy bağı vardır. Kan bağı ile oluşan soy bağıyla evlat edinme aracılığıyla kazanan soy bağının kural olarak bir farkı yoktur. Evlat edinme aracılığıyla kazanılan soy bağında sadece mirasçılık hususunda farklılıklar vardır. Bir kişi eğer bu iki yolla da soy bağına sahip değilse o kişinin soy bağı bulunmaz.

Kanunumuz kan bağına dayanan soy bağında ana ve baba ile kurulun soy bağı ayrımına gitmiştir. Ana ile soy bağı doğum ile kurulur. Çocuğu doğuran kadın anadır. Bir zamanlar ülkemizde çokça tartışılan ‘’çocuğu doğuran mı annesidir, yoksa büyüten mi annesidir?’’ tartışması daha çok sosyolojik bir tartışma olmakla beraber kanunun lafzından da anlaşılacağı üzere çocuğu doğuran kadın anadır. Çocuğu doğurmak soy bağı kurulmasında yeterlidir. Bu doğumun evlilik içerisinde veya evlilik dışında olması soy bağının kurulması bakımından bir problem teşkil etmez.

Baba ile soy bağı kurulması ise kanunumuza göre üç şekilde olur. Ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle olur.

 

1-) Baba ile soybağı kurulmasının ilk hususu ana ile evliliktir. Babalık karinesinin ortaya çıkması için bebeğin evlilik içerisinde doğması, evliliğin sona ermesinden üçyüz gün içinde doğması gerekmektedir. Bu sürelerde doğan çocuk ile koca arasında soybağı kurulacak koca çocuğun babası olacaktır. Evlilik içerisinde doğan çocuk için herhangi bir süre öngörülmemiştir. Evlilik gerçekleştikten hemen sonra doğan çocukta evlilik içerisinde sayılacağı için doğrudan kocaya soybağı ile bağlanır. Evliliğin geçerli bir evlilik olmaması durumunda da aynı husus geçerlidir. Batıl olan bir evlilik içerisinde doğan çocukta kocaya babalık karinesi gereğince soybağı ile bağlanır. Hâkim tarafından verilen ayrılık kararı süresince doğan çocukta kocaya bağlanır; çünkü o süre içerisinde evlilik halen devam etmektedir.

 İkinci halimiz olan evliliğin bitiminden üç yüz gün içerisinde doğran çocukların kocaya soy bağı ile bağlanması için çocuğun evlilik içerisinde ana rahmine düşmüş olması gerekmektedir. Bu üç yüz günlük süre azami hamilelik süresi olduğu için belirlenmiştir. Bu üç yüz günlük süre evlilik boşanma ile sona ermişse boşanmanın kesinleştiği tarihten itibaren, evlilik gaiplik ile sona ermişse bu süre ölüm tehlikesi veya son haber alma tarihinden itibaren, evlilik ölüm ile sona ermişse bu süre ölümün gerçekleştiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Eğer çocuk üç yüz günlük süre içerisinde değil de üç yüz günden daha uzun bir sürede doğmuşsa kural olarak babaya babalık karinesi ile bağlanmaz; ancak ana hamileliğinin evlilik içerisinde başladığını sağlık kurumlarından aldığı raporlarla kanıtlarsa üç yüz günden sonra doğan çocukta kocaya bağlanır.

Bu üç yüz günlük süre içerisinde kadının evlenmesi ve çocuğun bu süre içerisinde doğması hususunda bir problem ortaya çıkmaktadır. Karinelerin çatışması denen bu duruma kanunumuz bir çözüm getirmiştir. Üç yüz günlük süre içerisinde evlilik yasağına rağmen evlenen kadının bu süre içerisinde çocuk doğurması dâhilinde çocuk evlilik içerisinde doğduğu için, çocuk ikinci eşe soy bağı ile bağlanır. Ancak ilk evlilikteki koca bu soy bağını çürütür çocuğun kendi evlilikleri süresi içerisinde ana rahmine düştüğünü ispatlarsa ikinci evlilikte ki kocanın çocuk ile olan soy bağı iptal olur. Birinci evlilikteki koca çocuğun babası olur, birinci evlilikteki koca soy bağı ile çocuğa bağlanır.

Kadın bu üç yüz günlük süre içerisinde eğer iki kez doğum yaparsa ikinci doğumu olan çocuğun evlilik içerisinde ana rahmine düşme durumu olmadığı için ikinci doğan çocuk ile eski evlilikteki koca arasında bir soy bağı kurulmaz.

Kadın ilk evliliği sona ermeden bir evlilik daha yaparsa ve bu arada çocuk doğarsa ikinci evliliğin butlanına karar verilmediyse çocuk ikinci evlilikte ki kocaya bağlanır. Eğer evliliğin butlanına karar verildiyse çocuk ile birinci evlilikteki koca arasında soy bağı kurulur.

Eğer evlilik çocuk doğduktan sonra gerçekleşiyorsa çocuk ile baba arasındaki soy bağı evlilik ile kurulur. Ana ile soy bağı doğumla kurulduğundan dolayı bu evliliğin ana açısından bir hükmü yoktur. Çocuğun koca ile soy bağı kurulabilmesi için çocuğun bir başka kişiyle soy bağının olmaması gerekmektedir. Eğer evlilik öncesinde baba ile soy bağı tanıma hükmü ile kurulmuşsa evlilik soy bağı açısında bir etki yaratmayacaktır; ancak nüfus memuru gerekli işlemleri re’sen yerine getirecektir. Çocuğun doğumundan sonra evlenme durumunda eşlerin evlilik dışında doğan tüm sağ ve ölü çocukları bu evlenmeden etkilenerek kocaya soy bağı ile bağlanırlar. Bu yapılan evlilik geçerli bir evlilik olmasa dahi çocuk babaya bağlanır. Koca evlenme ile kendisine bağlanan çocuk veya çocuklar için bildirim yapmak mecburiyetindedir. Kanunumuza göre bu bildirim evlilik sırasında ya da evlilikten sonra yapılabilir. Bildirim ise evlenme yerinde ki ya da yerleşim yerlerinde ki nüfus memuruna yapılmalıdır. Bildirimi sadece baba değil ana ile baba beraber yapmalıdırlar. Bildirim yapılmamış olması çocukların evlilik içerisinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tabi olmamasını gerektirmez.

2-) Baba ile soybağı kurulmasının ikinci hususu tanımadır. Tanıma evlilik dışı doğan çocuklara karşı yapılır. Tanıma tek taraflı bir irade beyanıdır. Tanıma beyanı ile soybağı geçmişe yönelik olarak kurulur. Tanıma beyanının yapıldığı andan itibaren değil çocuğun doğduğu andan itibaren soybağı kurulur. Tanımanın geçerli olabilmesi için kanunda ki şekil şartlarına uyulması gerekmektedir. Tanıma beyanı herhangi bir anda yapılabilir. Belli bir süreye bağlı olmayan bu beyan doğumdan sonraki herhangi bir zamanda yapılabilir. Çocuğun zina sonucu doğması ya da evlenmelerine engel teşkil bulunan kişilerin evlilikleri neticesinde doğması tanıma beyanının yapılmasına engel değildir. Tanıma beyanı kişiye sıkı suretle bağlı bir haktır. Bu yüzden tanımayı baba bizzat yapmalıdır. Tam ehliyetsiz kişiler bu nedenle tanıma beyanında bulunamazlar. Ayırt etme gücüne sahip küçük veya kısıtlılar ise kanunumuza göre yasal temsilcilerinin yani veli ya da vasilerinin rızası ile tanıma beyanında bulunabilirler. Tanımanın şekil şartı ise yine kanunumuzda belirtilmiştir. Buna göre tanıma babanın nüfus memuruma veya mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmi senette veya vasiyetnamesinde yapacağı beyanla olacağı belirtilmiştir. Tanımayı yukarıda saydığımız kişilerden hangisi gerçekleştirirse bu tanıma işlemini babanın ve çocuğun kayıtlı bulundukları nüfus memurluklarına bildirmek zorundalardır. Çocuğun bir başkasına soybağı ile bağlı bulunduğu durumlarda yapılan tanıma beyanı geçersizdir. Çocuğun aynı anda iki farklı kişiye karşı soybağı bulunamayacağı için ilk kurulan soybağı ortadan kalkmadıkça tanıma beyanı ile yapıla soybağının geçerliliği söz konusu olmaz. Tanıma beyanı çocuk hayattayken yapılabileceği gibi çocuğun ölümü sonrasında da tanıma beyanı yapılabilir.

3-) Baba ile kurulun soybağının son çeşidi babalık hükmüdür. Bu babalık hükmü babaya karşı ana veya çocuk tarafından açılan dava neticesinde hükmedilen sonuçtur. Babalık hükmü ile soybağının kurulabilmesi için aynı diğer iki durumda olduğu gibi çocuğun bir başka erkekle soybağının bulunmaması gerekmektedir. Ana veya çocuk ayrı ayrı babalık davası açabilecekleri gibi tek bir dava da açabilirler. Babalık davası açma hakkı kişiye sıkı suretle balı bir haktır. Ayırt etme gücü bulunan ana ve çocuk bu davayı kendileri açarlar. Ayırt etme gücü bulunan ana veya çocuk küçük ya da kısıtlı olmasına rağmen bu davayı kendileri açabilirler. Eğer ayırt etme gücü bulunmuyorsa ana veya çocuğun açılacak davayı yasal temsilcileri aracılığıyla açarlar. Ana öldüğü halde babalık davası açma hakkı ananın mirasçılarına geçmez. Dava babaya eğer baba ölmüşse babanın mirasçılarına açılabilir. Dava açılan babanın ayırt etme gücü yoksa davayı babanın yasal temsilcileri yürütür. Dava, Cumhuriyet savcısına ve hazineye; dava ana tarafından açılmışsa kayyıma; kayyım tarafından açılmışsa anaya ihbar edilir. Babalık davasında çocuk için nafaka istenmesi mümkündür. Ana da kanunumuzun 304.maddesinde belirtilen hususlarda ki mali haklarını talep edebilir. Bu husus Yargıtay’ın bir kararına da yansımıştır.

YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ 2007/12186 E.N , 2008/11753 K.N.

İlgili Kavramlar

Babalık Davası

Görevli Mahkeme

Nafaka
Tazminat

Özet
Babalık davalarında Türk Medeni Kanunu ‘nun 304. maddesindeki mali haklar dışındaki tazminat talepleri Borçlar Kanunu’ndan kaynaklanmakta olup, aile mahkemelerinin görev alanı dışındadır.

Babalığına hükmedilen çocuk annesinin yanında kaldığına göre, uygun miktar nafakaya hükmedilmesi gerekir.

İçtihat Metni

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm tazminatlar ve nafaka yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve Özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan temyiz istemi yersizdir.

2-Türk Medeni Kanunu’nun 304. maddesi, babalık davalarında ananın mali haklarını hüküm altına almıştır. Anılan maddede manevi tazminata yer verilmediği gibi, ayrıca maddi tazminat da düzenlenmemiştir.

Davacı kadının Türk Medeni Kanunu’nun 304. maddesinde yazılan mali haklar dışındaki maddi ve manevi tazminat istemi Borçlar Kanunu’ndan kaynaklanmakta olup, aile mahkemelerinin görev alanı dışındadır. Talep olunan miktara göre de Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Mahkemece, bu isteklerle ilgili davacıya nisbi

harcın tamamlanması için önel verilmesi, verilen süre içinde eksik nîsbi harç tamamlandığı takdirde bu talepler yönünden tefrik ve görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

3- Mahkemece davalının babalığına karar verilmiş, çocuk ile davalı arasında soybağı kurulmuştur. Küçük İskender halen anne yanında olup, bakımı ve ihtiyaçları davacı anne tarafından karşılanmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 327-330. maddeleri dikkate alınarak çocuk için uygun bir miktar nafaka takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda 2 ve 3. bentlerde gösterilen nedenlerle (BOZULMASINA), bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer hususların 1. bentte gösterilen nedenlerle (ONANMASINA), temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 15.09.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yazarlar:

Av. Tuğsan YILMAZ
Av. Halil İbrahim ÇELİK
Huk. Fak. Öğ. Duhan SAĞLAM