Title: TIBBİ MÜDAHALE SÖZLEŞMESİNDE İSPAT KAVRAMI VE TARAFLARIN YÜKÜMLÜLÜKLERİ
Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on May 23
Rating: 5.0

I.                     İspat Yükü Kavramı

İspat yükünü; talep ve dava edilemeyen, yük ile sorumlu bulunan kişinin kendi lehine olan, yerine getirilmediği takdirde sorumluluğu üstlenenin aleyhine sonuç doğuran bir kavram olarak kısaca özetleyebiliriz. Herhangi bir hakka sahip olmakla hakkın varlığını ispat ederek kamu gücü dolayısıyla hakkın korunmasını veya hakkın mahiyetindeki unsurların yerine getirilmesini talep edebilmek bibirinden farklılık gösterebilmektedir. Hak sahibinin hakkın varlığını mahkeme nezdinde ispat edememesi durumunda davanın lehine sonuçlanmasını talep etmesi olumlu bir netice elde etmesini sağlayamayacaktır.

Uygulamadaki hukuk sistemimiz bakımından tarafların dava aşamasında iddia ve delillerini sunması, tanıkların dinlenmesi, bilirkişi raporları ve diğer usuli işlemlerin tamamlanması sonucu hâkim değerlendirme yapacak ve ilgili mevzuatı uygulayacaktır. Delillerin ve dosyada yer alan bütün verilerin hak sahibi olduğunu iddia eden kimselerin dayandığı olgular hususunda hâkimi ikna edebilecek düzeyde olmaması durumunda, ispat yükü kimin üzerindeyse dava onun aleyhine sonuçlanacaktır. Diğer bir deyişle, Latince ifadesiyle ‘Non Liquet’ söz konusu ise ispat yükü üzerinde olan davayı kaybedecektir.

II.                  İspat (Objektif) Yükü Ve Delil İkame Yükü (Subjektif İspat Yükü) Ve Hâkimin Delilleri Değerlendirmesi

İspat yükü ve delil ikame yükünün birbirinden ayrı hukuki kaynağı ve özellikleri vardır; ancak ispat yükü delil ikame hususlarını da etkilemektedir.

Tıbbi müdahaleden kaynaklı davalarda ispat yükünün kimde olduğu dava açılmadan bellidir. Tıbbi müdahale sonucunda zarar gören kişinin tazminat elde edebilmesi için sahip olduğu hakka zarar veren tıbbi müdahaleyi, tıbbi müdahalenin hukuka aykırılığını, tıbbi müdahale nedeniyle ortaya çıkan zararın varlığını, zarar ile fiil arasındaki illiyet bağını ispat etmesi gereklidir. Maddi hukuka göre belirlenen bu unsurlar aynı zamanda yargılamada hak sahibinin delil ikame yükümünü de belirlemektedir.

Hâkimin delil takdirinde tarafların ileri sürdükleri delillerin değerlendirilmesi söz konusudur. İspat yükü üzerinde olan taraf delillerin iddialarını karşıladığını, diğer taraf ise delillerin ispat yükü üzerinde olan tarafın iddialarını karşılamadığını ileri sürecektir. Hâkim delilleri yasal mevzuatın verdiği yetkiye göre değerlendirirken delillerin hukuka uygunluğunu ve taraf iddialarını ne ölçüde karşıladığını takdir edecektir.

III.                İspat Kuralında Ayrık Durumlar

A.Kanundan Doğan

Türk Medeni Kanunu’ nun 6. maddesi yasalarda aksi belirtilmediği takdirde tarafların iddialarını ispatlamak ile yükümlü olduğunu belirtmektedir.  Nitekim Yeni Borçlar Kanunu’ nun 112. maddesinde ve devamında borcun ifa edilmemesi nedeniyle borçlunun sorumluluğu düzenlenmiş ve Türk Medeni Kanunu’ nun 6. maddesinde ‘kanunda aksi belirtilmedikçe’ ibaresi nedeniyle kaunla düzenleme yapabilme yetkisi tanındığından ispat yükü el değiştirmiştir. Örneğin, hekim ile hasta arasındaki sözleşmeye aykırılık halinde zarar gören hasta, sorumluluk ile ilgili yukarıda saydığımız şartların varlığını, alacak hakkının varlığı için ispatlamak zorunda olmasına rağmen, hekimin kusurunu Yeni Borçlar Kanunu’ nun 112. maddesine göre ispat yükü altında değildir.  Borçlar Kanunu’nun 112. maddesi, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumlulukta hastaya kusur şartının ispatı konusunda kolaylık sağlayarak, tıbbi müdahalede bulunan hekime kendi kusursuzluğun ispatlama yükümünü yüklemiştir.

Türk Medeni Kanunu’ nun 24. maddesinin ikinci fıkrasına göre,  kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikteki özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça yapılan her saldırı hukuka aykırıdır. Bu bakımdan, hastanın kişiliği zarar görüyorsa hekimin haksız fiil sorumululuğunun ya da sözleşmeye aykırılıkta hekimin fiilinin hukuka aykırı olduğunun hasta tarafından ispatlanması gerekmez. Hekim, kural olarak hastanın tıbbi müdahaleye rıza gösterdiğini kanıtlayarak sorumluluktan kurtulabilir. Bu rızanın da, hekimin aydınlatma yükümünü gereği gibi yerine getirmesi üzerine verildiğinin ispatı yükü de hekime aittir. Bu bağlamda hastanın imzasını taşıyan her belge hukuka uygun rızanın varlığını ispatlamayabilir, somut olayın özelliklerine göre tıbbi müdahalenin faydalarının, risklerinin, risklerin büyüklüğünün ve hekimin aydınlatma yükümlülüğünü ne ölçüde yerine getirdiğinin irdelenmesi gerekmektedir.

 B.Diğer Haller

Tıbbi müdahalelerden doğan sorumlulukta ispat yükü kuralı, kanunun düzenlediği yukarıda sayılan istisnai hallerin dışında da, uygulamada mahkeme içtihatları ile bazı hallerde hasta lehine kolaylaştırılmıştır.

Hasta, tıbbi müdahaleyi tüm yönleri ile kavrayamayabilir veya tıbbi müdahaleler konusunda bilgi sahibi olmayabilir. Bu nedenle hastanın tıbbi müdahaleyi tam olarak teşhis ve tedavi aşamalarına göre değerlendirebilmesi uygulamada karşımıza çıkan bir durum değildir. Hastanın mesleki yeterlilik gerektirecek konulara vakıf olamayacağı gerçeği, hastanın olası dava aşamasında hukuki bilgi ve belgelere sahip olma olasılığını düşürmekte ve hastayı hekime oranla daha güçsüz bir konuma itmektedir.

Tıbbi müdahalelerdeki beklenmeyen sonuçlar, bir yandan hekimin tıbbi bir hatası nedeniyle ortaya çıkabilirken bir yandan da insan vücudunun bilinmezliğinin sonucu olarak ortaya çıkabilirler. Bu sebeple hekimin sorumluluk korkusuyla, hastalığın tanı ve tedavisi sırasında her türlü müdahalesini belge veya tanıklarla kayıt altına almak zorunda kalması, onun mesleğini rahatça icrasını olanaksız kılabilmektedir. Bu nedenle tedavi prosedürü işletilirken hekimlerin çekingen ve garantici bir yaklaşımla hareket etmesi ve tıbbi müdahalenin daha geniş bir zaman diliminde tamamlanabilmesi ile uygulamada sıkça karşılaşılabilmektedir.

C.İlk görünüş İspatı ve Ağır Hata Kavramı

İlk görünüş ispatı, ispat yükünün ters çevirilmesi ile karşı tarafa geçmesi değil, ispat yükünün kolaylaştırılmasıdır. Hayatın olağan akışı içerisinde veya herkes tarafından rahatlıkla idrak edilebilecek durumlarda ispat yükü hasta lehine kolaylaştırılmış olmakta ve hastanın hekimin hatası olarak kabul edilebilecek durumu ispatlaması yeterli olabilmektedir. Bu durumda hekim, somut olaydaki tıbbi müdahalenin hayatın olağan akışının ve hayat tecrübelerinin dışında olduğunu ve meydana gelen zarara öngörülemeyen ciddi nedenlerin sebep olduğunu ispatladığı takdirde ilk görünüş ispatının hastaya sağladığı kolaylıktan kurtulabilecektir.

 Bir ebenin tek başına yaptırdığı doğumdan sonra çocuğun ayağının gelişiminde bozukluk tespit edilmesi ve doğumda tıbben gerekli hekim müdahalesinin olmaması durumu ilk görünüşe örnek olarak verilebilir. Yine, anti-romatizmal glutamin içeren ilacın kalçaya zerk edilmesinden hemen sonra, şiddetli ağrı ve uyuşma ile felç ortaya çıkıyorsa, ilk görünüşe göre yanlış enjeksiyon tekniği kullanılmıştır.

Hekimin fiilinin hastanın zararına sebep olan bir hata olup olmadığının tespitinde, hekimin somut olayda kendisinden beklenen tıbbi bilgisini ve tecrübesini kullanılarak teşhis ve tedaviye yönelik kabul edilebilir kararlar verip vermediği ve verdiği kararları özenle yerine getirip getirmediğine bakılmalıdır. Hekimin hatası onun sorumluluğunu gerektirse de, hasta bu halde fiilin zararına sebep olduğunu ispat yükü altındadır.

İspat kolaylıkları zarar gören hastaya hekimin hatasının ağır olduğu hallerde tanınmıştır. Hekimin hatasının ağırlığı, tıbbi müdahale ile zarar arasındaki illiyet bağının tespitini ağırlaştırmış ise dürüstlük kuralı gereği hastadan tıbbi müdahale ile zarar arasındaki illiyet bağını ispatlaması her halde beklenemez. Bu halde hastanın yerine hekimin, ispat edememe riskini taşıması uygundur. Ancak her hatayı ağır hata olarak değerlendirmemek gerekmektedir. Değerlendirme yapılırken objektif değerlendirme kıstasları ele alınmalı, hekimin müdahalesinin bilim ve meslek kurallarına uygunluğu araştırılmalı ve her somut olayda olayın mahiyetine uygun düşecek şekilde yorumlama yapılmalıdır. Diğer bir deyişle, bir hekim böyle bir uygulama yapmamalıydı diyebiliyorsak ağır hatanın varlığından bahsedebiliriz. Hastanın kalp krizi geçirdiğini gösteren açık emarelerin varlığına rağmen hekimin öğle arası nedeniyle yemeğe çıkması ağır hataya örnek olarak gösterilebilir.

IV.                Hekimin Arşivleme Yükümlülüğünün İspat Kavramına Etkisi

Hekimin arşivleme yükümlülüğü başlı başına bir makale konusu olsa da, ispat kavramı bakımından kısaca ele alınmasının doğru olacağı kanaatindeyiz.

Hekim hasta ile ilgili tıbbi kayıtları, belge ve raporları tutmak ve saklamak zorundadır. Bu belgelerdeki hata ve eksikliklerden hekim sorumludur. Hekimin arşivleme yükümlülüğünün ihlali hastaya başlı başına bir talep hakkı vermektedir. Bu durum ispat yükünün karşı tarafa geçmesine neden olabileceği gibi, hastanın ispat kolaylıklarından yararlanması da mümkün olabilecektir.

Av.Tuğsan YILMAZ