Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Mar 19
Rating:
Boşanma davalarında toplumda vuku bulan genel kanaatin aksine boşanma davasını hangi tarafın açtığının boşanma davasının seyri açısından bir önemi bulunmamaktadır. Boşanma davaları söz konusu olduğunda, kanun koyucu tarafından geniş takdir yetkisiyle donatılan hakim, boşanma davasını hangi tarafın açtığına önem göstermeksizin davanın açılması ile birlikte iddia edenin-davacının boşanmak için öne sürülen gerekçelerin doğruluğunu ve davacı veya davalı taraf yönünden iddiada bulunulan vakıaların gerçekliğini tetkik mevzusu haline getirmektedir.
Mahkeme, davacı veya davalı tarafın öne sürdüğü savlarına dayanak oluşturduğu delilleri dikkate alarak tanık beyanlarını değerlendirmekte ve boşanma davası sürecinde yazılmış olan cevap dilekçelerini dosyanın tamamıyla birlikte araştırma konusu haline getirmektedir.
Boşanma davasında öne sürülen delilleri serbestçe takdir etme yetisine sahip olan hakim, aşağıdaki Yargıtay kararında olduğu gibi davada kimin haklı kimin haksız olduğu yönünde yapacağı tespit ışığında hangi tarafın ne ölçüde kusurlu olduğuna karar vermekte, dolayısıyla da kusurun tespitiyle birlikte boşanmanın neticelerini belirlemektedir.
Boşanma Davasını Kim Açmalı?
Boşanma davalarına ilişkin toplum nezdindeki yanlış algıların başında karşı tarafın dava açmasının beklenmesinin gerek tazminat ve gerekse nafaka yönünden daha yararlı sonuçlar doğuracağı düşüncesi gelmektedir. Oysa bu algının hukuk düzeninde bir geçerliliği olmayıp boşanma davasını kimin açtığından çok kişilerin iddialarını ispatlayabilmesi önemlidir. Kanunda sayılan boşanma sebeplerinden birinin gerçekleştiğine inanıldığı takdirde karşı tarafın boşanma davası açmasını beklemek zaman kaybından başka bir şeye neden olmayacağı gibi hak kaybına sebebiyet vermesi de ihtimal dahilindedir. Kaldı ki boşanma davası sürecinde davalının iddia ettiği vakıa ile ilgili boşanma davasında karşı dava açma hakkı da bulunmaktadır. Bu noktada tekrar hatırlatılmalıdır ki davayı kimin açtığı değil boşanma talebine dayanak teşkil eden olayların iddia ve talep eden açısından ne derece kanıtlanabildiği önemlidir. Haklılığın ispatı için boşanma davasında kullanılabilecek delillerle ilgili boşanma davasında neler delil olabilir yazımızı okumanızı öneririz.
Kaldı ki Türk hukukuna hakim olan temel ilkelerden biri kimsenin kendi kusuruna dayalı olarak bir hak elde edemeyeceğidir. Bu durumda boşanmada daha fazla kusurlu olan eşin boşanmayı istemeye hakkı bulunmamaktadır. Dolayısıyla tek yanlı bir kusurluluk söz konusuysa kusurlu tarafın açacağı boşanma davasından arzu edilen sonucun alınamaması doğaldır. Bu nedenle kusuru bulunmayan eş, boşanmaya yönelik iradesi mevcut ise yargılama sürecini karşı tarafın başlatmasını beklemeden boşanma davası ikame etmelidir. Yargıtay’ın bu hususta vermiş olduğu davalı/karşı davacı eşe hiçbir kusur atfedilemediğinden bahisle boşanmada tek kusurlu yan olan erkeğin boşanma talebinin reddedilmesi gerektiğine dair karar şu şekildedir;
“4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 166. maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır ( TMK m. 166/2 ).
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacı-karşı davalının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalı-karşı davacıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda, açıklanan sebeplerle davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davasının reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.” (T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2015/16407, K. 2016/7878, T. 19.4.2016)
Boşanma Davasının Hangi Mahkemede Görüleceği Davayı Kimin Açtığına Göre Değişir Mi?
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 168. maddesi kapsamında boşanma davalarında yetkili mahkeme düzenlenmiş olup anılan madde uyarınca;
“Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.”
Bu durumda boşanma davası ikame edileceği tarihte eşler farklı yerde ikamet ediyorsa her birinin kendi yerleşim yerinde dava açma hakkı mevcuttur. Boşanma davasında davalı sıfatına haiz olmanın daha avantajlı olduğu yanılgısının aksine eşlerin hayatlarını birbirinden ayrı yerleşim yerlerinde sürdürmeleri durumunda boşanma davasının davacı sıfatındaki eşin yerleşim yerinde görülecek olması nedeniyle konum itibariyle yakın olması, lokasyon ve farklı şehirlerde olma ihtimali vb. bakımından bir avantaj teşkil edeceği açıktır.
Bir önceki yazımız Aldatma Nedeniyle Boşanmada İspat da boşanma davası, özel boşanma nedeni zinanın unsurları, boşanma davasında ispat kavramı, ispat yükü ve delillerin kapsamı hakkında bilgiler verilmektedir.
Yorum yap