Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Aug 21
Rating:
Modern hukukta çocuğun korunması gayesini barındıran bir müessese olarak kabul edilen velayet, esas olarak çocuğa toplumda ayrı bir birey olduğunun bilincine varmasını sağlayarak onun velayeti altında bulunduğu kişi veya kişilerden bağımsız bir kişilik kazanması ve hayat akışı içerisinde zamanla kendine yeter hale gelerek ihtiyaçlarını kendi karşılaması hususunda önem arz etmektedir.
Velayet mevzusunu anne ve babanın şahsi haklarından ayrı olarak düşünmemekle birlikte velayetin işlevinin, olgunluğu ölçüsünde çocuğa hayatını düzenleme olanağı tanınması, daima çocuğun menfaatlerinin gözetilmesi kaydıyla çocuğun bakım ve eğitiminde gerekli kararların alınması, çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması ve korunması gibi velayetin kapsamı ve sınırlarında belirleyici olduğunu belirtmek gerekmektedir.
Velayet hakkının kullanılması, çocuğun yetiştirilmesi ve korunmasına yönelik her türlü yetkiyi içinde barındırması ve kamu düzenine ilişkin bir husus olması dolayısıyla bu mevzuda karar verme ve gerektiği takdirde müdahale etme hakkı mahkemelere tanınmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun velayet hususunda m.335 kapsamında yapmış olduğu düzenlemeye göre ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altında kabul edilmekle beraber yasal sebep olmadıkça velayetin ana ve babadan alınamayacağı da tanzim edilmiştir. Hakim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velayeti altında kalmaktadırlar. Ana ve baba evli ise evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanmaktadırlar. Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmiş ise de hakim, velayeti eşlerden birine verebilmektedir. Velayet, ana ve babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir. Ana ve babanın evli olmadığı durumlarda ise velayet anaya ait olarak kabul edilmekle birlikte ana küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velayet kendisinden alınmışsa hakim, çocuğun menfaatine göre, vasi atamakta veya velayeti babaya vermektedir.
Eşlerden birinin eski eşinden veya bir başkasından olan ve mevcut eşi ile müşterek olarak meydana getirmedikleri çocuklar manasını taşıyan üvey çocuklar ile ilgili düzenleme ise Türk Medeni Kanununun 338.maddesi kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre eşler, ergin olmayan üvey çocuklarına da özen ve ilgi göstermekle yükümlü kılınmaktadır. Hükmün devamında ise kendi çocuğu üzerinde velayeti kullanan eşe ergin olmayan üvey çocuklarına özen ve ilgi göstermekle yükümlü olan eşin, uygun bir şekilde yardımcı olması; durum ve koşullar zorunlu kıldığı ölçüde çocuğun ihtiyaçları için onu temsil etmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır. Şayet eşlerin üvey çocuklara karşı şiddet uygulaması, üvey çocuklarını odaya kilitlemeleri, onları istemediğini beyan ederek hakarete maruz bırakmaları gibi davranışlar söz konusu olursa, eşlerin üvey çocuklarına kötü muamelede bulunmaları duygusal şiddet kapsamında değerlendirilen bir davranış olduğundan bu davranışı sergileyen eşe karşı evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davası açılabilmektedir. Buna göre TMK m.166/1 uyarınca evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilmektedir.
Bu hususta bir Yargıtay kararına göre, yapılan soruşturma ve toplanan delillerle davalının birlik görevlerini yerine getirmediği, davacı kadının önceki evliliğinden olma çocuğunu dövdüğü anlaşılmakta, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu kabul edilerek olayların akışı karşısında davacı, dava açmakta haklı bulunmuştur. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görünmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
Bir önceki yazımız Boşanma Davasında Duruşma Günü Ne Zaman Belli Olur? u okudunuz mu?
Sayin Avukatim merhaba!
Ben bekarken annem ve kardeslerim babamizdan kalan evi bana devrettiler. Evlendigim zaman da esimle mal sozlesmesi yapmadik ama o uzerindeki tum mallari eski eşi ve cocuklarina devretmiş. Hatta oturdugumuz ev bile eski esi uzerine tamamini rehinletmiş. Ailemden surekli para ummakta ve maddi olarak her turlu kullanma cabasinda. Bana da baktigi yok. Harcligima kadar hatta kullandigim telefonuma kadar kardeslerim ödüyor. Ben de cok saglikli degilim. Ölümüm halinde ben de, bekarliktan kalma mal varligimin eşim ve onun cocuklarina kalmasini istemiyorum. Uzerimde kayitli baba yadigarimin, ölümümden sonra tamaminin anneme ve kardeslerime kalmasini nasil sağlarim. Saygilarimla.
Ölümünüzden sonra eşiniz mirasçınız olacağından hukuki bir kaç varyasyon ve tasarruf için doğrudan avukat yardımı alabilirsiniz. Zira şu an yapacağınız işlemlerde eşinizin mirasçılık haklarından doğan saklı payı mevcut olacaktır.
Merhaba.Üvey babanın anne ve evlat ilişkisini kısıtlaması,annenin genç çocuğunun odasına girmesini yasaklaması ve çocuğunu istememesi de kabul edilir değil mi ?